18.01.2014
Artık günler en az 25 saat olmalı!!! Bir çok şeye zamanım yok şu aralar, yazmak da bunlardan biri. Bu yüzden şuan yapmakta olduğum tren yolculuğunu yazarak değerlendirmek istedim. Tabi fotoğrafları ne zaman düzenler, postu ne zaman yayınlarım henüz bilemiyorum.
Artık günler en az 25 saat olmalı!!! Bir çok şeye zamanım yok şu aralar, yazmak da bunlardan biri. Bu yüzden şuan yapmakta olduğum tren yolculuğunu yazarak değerlendirmek istedim. Tabi fotoğrafları ne zaman düzenler, postu ne zaman yayınlarım henüz bilemiyorum.
2013 Haziran ayından kalma bir seyahatin bol fotoğraflı, az yazılı postu ile uzun süre sonra tekrar merhaba!
Evlilik yıldönümüz için yazdığım postları hatırlarsınız. O
haftayı tatil ilan etmiş kocayla bol bol gezmiştik. Göttweig de yola çıktığımız ilk gün gözümüze çarpıp içine dalıverdiğimiz yerlerden biri.
İsmi biz Türklere komik gelse de :) masal gibi bir manastır
burası.
Aç olduğumuz için gözümüz ilk önce hiç bir güzelliği
görmüyor iç ürpertirci koridorlardan geçerek Manastır Restoranı’nda buluyoruz
kendimizi.
Ben klasik bir atıştırmalık seçerken koca anayemek vari
kayısılı bir tatlı seçiyor.
Koca ayıla bayıla yese de (benim tersime kayısılı
herşeyi çok sever) benim için sadece görüntüsü göz doyurucu olarak kalıyor.
Karnımız doydu, sıra geliyor gezmeye.
Önce müzeyi geziyor sonra kilise, çocuk evleri, küçük
ibadethaneler ile çevrilmiş, “avlu” diye tanımlayabileceğim yemyeşil bir alana
çıkıyoruz.
Bu masalsı pembe kiliseyi uzaktan izlerken henüz evlenmiş ve
fotoğraf çektiren çifti görünce neredeyse koşarak yanlarına yaklaşıyorum. Genelde
kilise evlilikleri bana pek bir soğuk gelir ama bu kilise sanırım rengi
nedeniyle sıcacıktı.
Arada iki dedikodu yapayım, nedimelerin kıyafetleri siyah olmaları haricinde fena değildi
de gelinliği pek beğenmedim. J
Dışı sevimli olan kilisenin içi oldukça şaşahalı. Ama tabi
gördüğüm en şaşahalı kilise de bu değil. Bazıları yanında mütevazı bile
denebilecek nitelikte. Düğün nedeniyle beyaz çiçeklerle süslendiği için bana
ciddi ve bazen ürkütücü gelen ahşap sıralar burada daha sevimli göründüler.
Bilmeyenler için bu içi su dolu lavabomsu kaseyi anlatmak
istiyorum. Bir çok kilisede bulunan bu kaseler hıristiyanların kiliseye giriş
ve çıkışta haç çıkarmadan önce sağ parmaklarını suyla ıslatmaları için
bulunurlar. Anlamı biraz müslümanların abdestleri gibidir. Su temizliği sembol
eder.
Bir küçük bilgi daha eklemek istiyorum. Kilise
seyahatlerinizde kiliseye ve bulunduğunuz ortama saygılı olmak isterseniz
kilise kapısına ilerlerken bu kase(lerin)nin olduğu yerden geçerken kilise
kapısına değil kilisenin içine dönerek ters ters yürümeyi tercih edin.
Kiliseden herhangi bir odadan çıkar gibi direk kapıya doğru ilerlemek
saygısızlık olarak algılanırmış.
Kilise kapısından çıktığımızda bizi böyle bir manzara
karşılıyor.
Bu büyük kapılı evler atların barındıkları “ahır”lar. Çevrede görünen diğer evlerde de kilise
görevlileri ve kilisede öğrenim gören çocuklar yaşıyorlarmış. Çocukların
yaşadığı evlere “Jugendhaus” deniyormuş.
Bu da “Kapelle” diye bilinen küçük bir ibadethane.
Daha gezilecek yerler var aslında ama yolumuza devam etmemiz
gerekiyor. Yine o ilginç koridorlardan geçerek hediyelik eşyaların bulunduğu
markete uğradıktan sonra
Bir kez daha bulunduğumuz tepeden manzaraya bakarak manastıra
veda ediyoruz.
Avusturya'da görülecek yerler listenize bir de manastır eklerken, meraklılar, gezmek isteyenler manastırın sitesinden daha detaylı bilgi alabilirler diyeceğim ama gördüğüm kadarıyla sitede İngilizce seçeneği yok. Bu yüzden Almanca bilmeyenler sorularınız için benimle iletişime geçebilirsiniz! Tabi Almanca bilenler de. :)
Sevgiler,
Gökçe.
Beğenmene çok sevindim, geliyorum, görüşmek üzere :)
YanıtlaSilAvusturya bize cok yakin. Turkiyeye bu Haziran road-trip yapmayi dusunuyoruz ve Avusturyadan gecmek istiyoruz. Hem biraz mola veriris hem Avusturyayi goruruz. Gelmeden once bir kez daha blogunuzu gozden geciricem :)
YanıtlaSilSevgilerimle
aa müthiş bir fikir! Haziran'ın ikinci ve üçüncü haftasında tatilde olacağım. O aralık haricinde burada olursanız haberleşelim ;)
Sil